9877,59%-0,37
36,21% 0,35
37,99% 0,32
3352,29% -1,35
5525,76% 0,70
‘Şiddet davranışı ilişkilerde en büyük sorun’
İSTANBUL,(DHA)- İLİŞKİLERDE zıt duyguların birlikte kabul görmesi gerektiğine ve bireyleşmenin önemine dikkati çeken Dr. Öğretim Üyesi Engin Eker, davranışa dönüşen şiddet eğiliminin çiftler arası en büyük sorun olduğunu belirterek, “Özellikle erkek çocuklarının güç sınırları konusunda eğitilmesi gerekiyor” dedi.
Bir ilişkinin iki kişinin, iki bireyin orada olduğunu kabul etmekle başladığını belirten İstanbul Kültür Üniversitesi Psikoloji Araştırma Merkezi Müdürü ve Psikoloji Bölümü akademik kadrosundan Dr. Öğr. Üyesi Engin Eker “Bireyleşme süreçlerini bir şekilde tamamlayamamış kişilerin, sevme kapasitelerinin gelişmesi de çok mümkün olmuyor. İlişkilerde sağlıksız sınırların ortaya çıkmasına sebep olabilecek şey, iki bireyin ilişki kuramaması yani ilişki kuran kişilerin bireyleşme süreçlerini tamamlamamış olması. Bu da genellikle ekonomik ve sosyal özgürlüğü elde etmekle alakalıdır. O yüzden bir kişinin, diğerini mutlu etmek için var olduğuna dair algının özellikle bireyselliğe zarar verdiğini söyleyebiliriz. Bu durum genelde erkeğin kadına dair algısında sık karşımıza çıkar ve özne konumundan, birey konumundan sürülmüş kişi için can yakıcı sonuçlar ortaya çıkartacak bir durumdur” diye konuştu.
‘ZIT DUYGULARI KABUL ETMEYEN PARTNERLER DAHA ÇOK SORUN YAŞIYOR’
Sevginin nefreti, bağlılığın çözülmeyi içinde taşıyor olduğu fikrinden fobik bir şekilde kaçan, bunlara zihni kapalı partnerlerin çift ilişkilerinde daha çok sorun yaşayabileceğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Engin Eker şunları söyledi:
“İnsanlar sevgiyi ve bağlılığı; dümdüz, pürüzsüz, parlak bir zemin gibi düşünebiliyorlar. Halbuki kıymıklarıyla, dikenleriyle, çatlaklarıyla ya da aralardaki kırıklarıyla beraber bir paket programı olarak hepsi bir arada olan şeyler. Romantik ilişkileri sevgi, bağlılık, kıskançlık gibi kavramlar tanımlayabilir ancak sevginin de bağlılığın da kendi içinde zıttını taşıyor olduklarına dair gerçeğin reddedilmiş olması daha büyük sorunlar çıkartabilir. Yani sevginin nefreti, bağlılığın da çözülmeyi içinde taşıyor olduğu -istekleri, dürtüleri de içinde taşıyacak bir şey olduğu- fikrinden fobik bir şekilde kaçmaktan bahsediyorum. Genelde, bunlara zihni kapalı partnerlerin çift ilişkilerinde daha çok sorun yaşadığını düşünüyoruz. O yüzden sevgi ve zıttı nefret; ilişkilerin içerisinde diğerine karşı hissettiğimiz, biri olmadan diğeri de olamayan bir yapı. Yani muhtemelen nefret etmeyeceğimiz kimseyi de sevmiyoruz.”
ŞİDDET DAVRANIŞI İLİŞKİLERDE EN BÜYÜK SORUN
İlişkilerdeki şiddet eğiliminin şiddet davranışlarına dönüştüğü zaman, büyük sorun olduğuna dikkati çeken Dr.Öğr.Üyesi Engin Eker, “Sevgi duygusunun içerisinde de diğerine dair yıkıcı eğilimler hep vardır. Mesele de bunların muhtemelen bir alaşımının gerçekleşebilmesidir. Ama bu konuda samimiyetle çalışan, kendindeki kötü parçaları anlamaya çalışan herkesin, hakkaniyetli bir çalışma süreci içerisinde fayda görebileceklerini söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Şiddetin normalleştirildiği ilişkilerin psikolojik arka planına da değinen Dr.Öğr. Üyesi Engin Eker normalleştirme nedenlerini ise şu sözlerle anlattı:
“Failin şiddeti normalleştirmesi, zaten mağdurun bunu hak ettiği zemini üzerine kurulu olabilir. Gücü elinde tutan zorbada, kendini haklılaştırmanın bir dolu yoluyla karşılaşıyoruz. Bu, şaşırtıcı olmuyor. Ancak mağdurun bunu normalleştirmek zorunda kalmasının başka sebepleri olabilir. Bu, genelde kadınlarda karşılaştığımız bir şey. Buradaki yorumlama biçiminde bile kadınlara karşı bir şiddet ve yapabilecekleri şeyi yapamıyorlarmış gibi bir tanımlamayla karşılaşabiliriz. ‘Şiddet gördü, ilişkinin içerisinde niye duruyor, bu kadınlar?’ gibi sorularla çok karşılaşıyoruz. Tabii ki, arkada psikolojik bir altyapı var. Bu, ilişkiden gitmek isteyen kadını, ilişkiden gitmek istediğine pişman etmek isteyen bir sistemin olduğu gerçeğini görmememizle başlıyor. Özellikle, boşanmak isteyen kadınlara yardımcı olan bir toplum yapısında olduğumuzu söylemek çok zor. Yani içinde durulamayacak o ev ortamından daha beter bir dış dünya olmasından bahsediyorum.”
KADINLARIN ŞİDDET YAŞADIKLARI İLİŞKİDE KALMA NEDENLERİ
Şiddetin egemen olduğu partner ilişkilerinde asıl konunun şiddet gören kadınlar olduğuna dikkati çeken Dr.Öğr.Üyesi Eker, “Şiddet, ilişki başladığından beri yaşanan bir şey de olabilir; eşinden ilk defa 55 yaşında tokat yiyen, yönetici bir kadın da olabilir. Bu ilişkinin içinde duruyorlar çünkü başına gelen bu olayı engelleyemediği için kendisinin iyi parçaları zarar görüyor. Bir de bu yükselen şiddet karşısında yükselen öfkeleri, kendi iyi yanlarını yine harap ediyor. Bu sebeple de o ilişkinin içinde bu iyi yanlarını onarmak için kalmaya devam ediyorlar. Bu, belki önemli bir motivasyon. Bu da şiddet karşısında tamamen daha iyi bir konuma gelerek partnerinin şiddetli karanlığının önünde bembeyaz bir motife, nesneye dönüşmeleri şeklinde oluyor. ‘Sen ne kadar kötüsün, ahlaken ne kadar düşük bir durumdasın’ ve ‘ben ne kadar beyazım, pirüpakım’ deneyimini yaşadıkça içerideki iyi parçaları onarma şansları oluyor” dedi.
FLÖRT YILLARINDA ŞİDDET
Gençler arasında son yıllarda yükselen flört şiddetine de dikkati çeken Dr.Öğr.Üyesi Eker, flört ilişkisinde ‘şiddet’ sinyallerini şöyle özetledi:
“Gençler arasındaki flört şiddetine dair uyarıcı sinyalleri almak yine bir birey olabilmekle ilgili. Risk teşkil eden reddetmelerin, baskının ve tahakkümün sinyalleri önemli. Erkek bir dünyada kadın olmak, genç bir kadın olmak başlı başına zor. Sistemi bu şekilde algılayıp kadın partnerini erkek dünyanın zorlukları karşısında desteklemek yerine erkek dünyasının kendisine sağladığı avantajlarla kadın üzerinde güç oluşturmaya çalışmak arasında büyük fark var. O yüzden bu dünyanın mevcut yapısı içerisinde duyarlı erkeklerin, kadınları anlayabilmek üzerine kendilerini bolca geliştirmeleri gerekiyor. Kadınlığa dair algıları kültürel, bireysel, ilişki düzeyinde yeterince gelişmemiş kişiler bu konuda risk teşkil ediyorlar.”
‘ÖZELLİKLE ERKEK ÇOCUKLARINA GÜCÜN SINIRLARI ÖĞRETİLMELİ’
Dr. Öğr. Üyesi Eker, flört şiddetinde bireylerin ve ailelerin dikkat etmesi gereken noktaları ise şöyle özetledi:
“Birey olmaya, özne olmaya dair saygı, kendine dair sınırlara riayetle alakalı ailevi, kültürel, eğitsel olarak mesailerin tamamlanmış olması çok önemli. Bu yüzden ailelerin çocuklarına -tabii ki özellikle erkek çocuklarına- sınırlı varlıklar olduğumuza dair, gücümüzün sınırlarının olduğuna dair mesajları uygun şekilde aktarabilmeleri önemli. Tabii ki erkek şiddetinin kökeninde ‘kadın ona bağlıdır, ona tabidir; gitmek isterse hayatta kalmaması gibi bir cezayla cezalandırılabilir gibi’ yani ‘bunu yapmaya istemeye hakkı yoktur’ düşüncesi de yatıyor. O yüzden kadının erkeğin bir uzantısı, aparatı olduğuna dair bir yerden başladığımızda; öznellik ve bireysellik açısından büyük eksikliklerle başlıyoruz. Bu sebeple bu konuda çocukları gerekli uygun mesajların verilebilmesi gerekli.”