Malatya bugün adeta büyük bir şantiye. Şehrin dört bir yanında vinçler dönüyor, temeller atılıyor, yeni yapılar hızla yükseliyor. Bu görüntü, yaralarını sarmaya çalışan bir şehir için elbette umut verici. Ancak bu yoğunluğun içinde göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir gerçek var: Yapımı devam eden inşaatlarda son dönemde artan iş kazaları.
Hemen her hafta bir şantiyede yaşanan kaza, bir işçinin yaralanması ya da hayatını kaybetmesi haberiyle sarsılıyoruz. Bu noktada insanın aklına ister istemez şu soru geliyor: Bu kadar çok şantiye gezen, sahada inceleme yapan yerel yöneticiler varken, bu kazalar neden yaşanmaya devam ediyor?
Yerel yönetimlerin,milletvekillerinin ve özellikle mülkü idare amirimiz sayın valimizin zaman zaman şantiye alanlarını ziyaret ettiğini görüyoruz. Fotoğraflar paylaşılıyor, açıklamalar yapılıyor. Elbette bu ziyaretler önemlidir. Sahaya inmek, süreci yerinde görmek kıymetlidir. Ancak burada asıl mesele şudur: Bu geziler sırasında firmalara ve taşeron şirketlere iş güvenliğiyle ilgili hangi sorular soruluyor? Hangi önlemlerin alınıp alınmadığı gerçekten denetleniyor mu?
Bir şantiyede kask takmayan işçi varsa, emniyet filesi eksikse, iskele standartlara uygun değilse bu durum gözden kaçamaz. Kaçıyorsa da bu, denetimin yalnızca “görünmek” için yapıldığı algısını güçlendirir. Oysa denetim, yalnızca bakmak değil; sormak, kayıt altına almak ve takip etmektir.
Yüklenici firmalar ve taşeron şirketler açısından bakıldığında ise tablo daha da düşündürücü. Hız baskısı, iş yetiştirme kaygısı ve maliyet hesabı, çoğu zaman iş güvenliğinin önüne geçiyor. “Bugün de bir şey olmadı” anlayışı, yarın yaşanacak kazanın habercisi oluyor. Burada sorulması gereken soru nettir: Bu firmalara iş kazalarının nedenleri soruluyor mu? Eksikler tespit edilip yaptırıma bağlanıyor mu?
Denetimlerin sadece kaza sonrası değil, kaza olmadan önce etkili olması gerekir. Bir iş kazasından sonra yapılan açıklamalar, tutulan tutanaklar ne yazık ki kaybedilen canları geri getirmiyor. Asıl başarı, o kazanın hiç yaşanmamasıdır. Her fırsatta kameralar karşısına geçip,şunu yaptık,bunu yaptık diyerek göz boyamanın ötesine gidemeyen valimiz Sayın Seddar Yavuz’un denetim konusunda da “Şu kadar firma ve şantiye denetlendi, tedbir almayan firmalara yaptırım uygulandı “ gibisinden bir açıklamasını da dört gözle bekliyoruz.
Elbette sorumluluk yalnızca yöneticilerde ya da firmalarda değildir. İlgili kamu kurumlarının koordinasyonu, denetimlerin sürekliliği ve caydırıcılığı da bu sürecin önemli parçalarıdır. Aynı zamanda toplum olarak bizlerin de bu konuda daha duyarlı olması gerekiyor. Görüp de susmak, bazen en büyük ihmaldir.
Malatya yeniden inşa edilirken, bu şehri inşa eden emekçilerin güvenliği ikinci plana atılamaz. Çünkü bir bina tamamlandığında alkışlanır, ama bir işçi hayatını kaybettiğinde geriye sadece sessizlik kalır.
Bu yazı kimseyi hedef almak için yazılmadı. Ama herkesin kendi payına düşen sorumluluğu yeniden düşünmesi için kaleme alındı. Yerel yöneticilerden beklenti net: Şantiye gezileri sadece fotoğraf karelerinde kalmasın. Firma ve taşeronlara sorular sorulsun, eksikler kayda geçirilsin, takip edilsin.
Malatya hızla yükseliyor olabilir. Ama bu yükseliş, ihmallerin ve ihmalkârlığın üzerine kurulursa, bedelini hep birlikte öderiz. Şehirler betonla yapılır; ama adalet ve vicdanla yaşar.