" Türk'lüğün doğmakla değil olmakla olunan bir şuur, meziyet, kabiliyet, asalet, seciye, kapsayıcı/kaplayıcı/kucaklayıcı bir davranış olduğunu bilmek " bilinciyle..
Devletimizin/Milletimizin değerlerini itibarsızlaştıranlarla yolda yürüyenlerin, emperyal güçlerin aleni ve içimizdeki uzantılarının sinsi planlarına payanda olanların, ülke sevdalılarının nezdinde hiç bir kıymeti yoktur.
Devletsizliğin nasıl sonuçlar doğurduğu, insanoğluna nelere mal olduğu, vicdanlarının sesine sahip herkes tarafından bilinmektedir.
16 İmparatorluk, 120 Devlet kurulmasıyla övünmüş olsak da, tarihi devamlılığında sadece bir Devlet vardır, son haliyle "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"dir.
Devlet siyasi bir birliktelik olsa da Fakültelerde okutulan otuza yakın tanımın haricinde, tarihi Türk tecrübesinde "Devlet" Hakk'aniyetin Halkıyyet nezdinde tecessüm etmiş halidir. Her türlü hukuki tanımdan ne ayrıdır, ne gayrıdır. Bu yönüyle bakıldığında adalet, asalet, şeref, haysiyet, şahsiyet, ehliyet, liyakat, kabiliyet, hakka riayet olmazsa olmazıdır.
Bu yüzden "ya Devlet başa, ya kuzgun leşe" tarihi tecrübeyle ortaya çıkmış, bizlerde gönülden katılmışızdır.
Devlet, yukarıdan aşağıya bu hassasiyetleri taşıyanlarındır.
Bu imtihanı çok ağır, çok ciddi bir mesuliyettir. Mezkur mesuliyetten hem birey olarak, hem toplum olarak sorumluyuz. Öncelikle birey olarak.
Önemli olan, bu hususiyetin farkında ve şuurunda olmak..
Bu çerçevede dünden bugüne nefsin ve şeytanın örümcek ağına takılmadan günü lâyıkıveçhile değerlendirebilmek..
Günü değerlendirebiliyor muyuz..
Olandan bitenden ders alabiliyor muyuz..
Gereğini yapabiliyor muyuz..
Tarihe kazılmış "Ey Türk titre ve kendine dön" bütün insanlık için ikaz sadedinde ders alınması gereken veciz sözdür..
Devlet hiçbir şeye feda edilemez. Varsa her şey var, yoksa herkes çöplükte eşit..
İşimiz tenkit etmek değil, hali tespit etmek, mesuliyetimizin gereği makbul ve kabul görülecek olanı Allah rızası için ortaya koyabilmektir.
Doğru yerde, olması gereken zamanda, doğru adamlarla..
Sevgi saygı ve dualarımızla